İnsan, ne çok şey yaşıyor ne çok şey sığdırıyor şu kısacık ömrüne değil mi? Anılar birikiyor, zaman geçiyor, biz değişiyoruz, dünya değişiyor. Tüm bunları algılıyor, deneyimliyor, hissediyoruz; eğer an’ın getirdiği duyguyu yaşamayı reddetmezsek.
Nasıl karşılıyoruz duygularımızı, öfkemizi nasıl dindiriyoruz mesela ya da mutluluğumuzu, heyecanımızı nasıl çoğaltıyoruz, korkularımızla yüzleşebiliyor muyuz? Konuşamadığımız, anlatamadığımız, sustuğumuz veya sadece kendimizi nasıl ifade edeceğimizi bilemediğimiz ‘o’ şeyi, ‘duygularımızı’ açığa çıkarmanın güçlü ve etkili yöntemlerinden biri de sanattır. İçinize akıp düğüm olmak yerine, dışınıza akıp umut olsun.
Resim: Sizin yerinize renkler konuşsun
Duyguların dışa vurumu için sanat tercih edileceği zaman akla ilk gelenlerden biri resimdir. Şekiller, dokular ve renkler, hislerinize tercüman olmak için çocukluğunuzdan itibaren size eşlik eder.
Mutluluk ve enerjiyi, canlı renkler ile ortaya koyabilir; üzüntünüzü, kederinizi veya yasınızı koyu renkler ile ifade edebilirsiniz. İlk adımı özgürlük olan resim sanatında kontrol sizdedir. Darbeleri istediğiniz gibi indirebilir, kalbinizden akanları dilediğiniz gibi çizebilirsiniz. Örneğin, Van Gogh'un Yıldızlı Gece tablosunda kullandığı canlı renkler ve hareketli fırça darbeleri, sanatçının yaşadığı duygusal dalgalanmaları yansıtırken; resimdeki koyu mavi ve sarı tonları, melankoli ile umut arasındaki dengeyi ortaya koyar.
Bir olay, kimse ya da nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu veya uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenim: duygu.
Müzik: Ruha fısıldasın
Dilini anlamak zorunda olmadan sadece dinleyerek, hissederek, teslim olarak o’na katılabilmek bile başlı başına bir sanat aslında. Müzik tam olarak bu yüzden evrensel.
Ritimler, melodiler ve armoniler, duyguları açığa çıkarabilmek için insanlık tarihindeki kalıcı yerini uzun zaman önce aldı. Müziği ortaya çıkaracak enstrüman, tempo ve ton tercihi, kişinin duygu durumunu ve ruh halini yansıtan önemli unsurlardır. Beethoven'ın 9. Senfonisi gibi eserler hem dramatik hem de neşeli anları tek bir parçada birleştirerek insan ruhunun derinliklerini keşfeder.
Kazandığınız bir zaferi de çektiğiniz aşk acısını da aynı notalarla ama farklı duygularla gün yüzüne çıkarabilirsiniz. Buradaki sanat da sizsiniz sanatçı da.
Edebiyat: Kelimelerin şifası
Yazmak, insan için rahatlatıcı ve beraberinde zihin berraklığı getiren bir eylemdir. Duyguların tercümanı olmak için de hiç kuşkusuz tercih edilebilecek en güzel yöntemlerden biridir, psikologlar da sık sık yazmanın öneminden bahsederler.
Edebiyatta kullanılan çeşitli metaforlar, benzetmeler, betimlemeler ve semboller vardır. Bu araçlar, duygu ve düşüncelerin daha anlaşılır, ifade edilebilir olmasına büyük katkı sağlar. İşe edebiyat bağlamında baktığınız zaman sadece yazmak değil okumak da duygularınızı keşfetmeniz de sizlere yardımcı olabilir.
Yazarlar, karakterleri ve hikâyeleri aracılığıyla kendi duygu dünyalarını okuyucuya aktarır. Örneğin, Virginia Woolf'un Mrs. Dalloway adlı romanı, içsel monologlar ve bilinç akışı tekniği ile karakterlerin ruhsal derinliklerinden kesitler sunar. Kitaptaki karakterlerin düşünce ve hisleri, okurun kendi duygusal deneyimleriyle bağ kurmasını sağlar.
Heykel: duyguları, sonsuzlukta görünür kılmak
Neyi görünür kılmayı arzuluyorsunuz, sonsuzlukta neyin yankılanmasını istersiniz? Yarattığınız bir heykel, her zaman kalabilir -biri ya da birileri onu yok etmediği sürece- ve sizi temsilen ‘buradayım!’ diyebilir dünyaya. Duygularınızı temsilen.
Sanatçı, eseri için seçtiği malzemeleri kendisini temsil edecek form ile bir araya getirir. Duygusal yoğunluğu tam da burada yönlendirir: Merhamet ve şefkati yansıtan yumuşak hatlar veya öfkeyi, korkuyu, dehşeti temsil eden keskin ve sert kıvrımlar.
Sadece kendi yaşantımıza ait olaylar mı duygularımızı harekete geçirir peki, başka nefeslerin yaşanmışlıkları da içimizde bir hareketlilik yaratamaz mı? “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın” demiş Lev Tolstoy. O hâlde Michelangelo da yaptığı Pieta heykelinde, oğlu İsa’nın cansız bedenini kucağında tutarken tasvir ettiği Meryem Ana’nın kederi ve sakinliğini kendi içinde hissetmiştir belki.
Modern sanat: Kendinizi keşfedin
Bazen sanatçılar eserlerini yarattıktan sonra geri çekilir ve o eserin ne anlattığına diğer insanların karar vermesini ister. Duyguların doğrudan tanımlanması yerine sezgisel olarak aktarılmasına odaklanılan anlatım biçimine soyut sanat denir.
Bu metoda verilebilecek örnekler arasında Jackson Pollock'un damlatma tekniğiyle yaptığı resimler yer alır. Özgürlükçü ve kaotik eserler sunan sanatçı, izleyicinin resimlerde belirli bir anlam araması yerine, tablolara bakarken kendilerinin ne hissettiklerine ve düşündüklerine odaklanmalarını sağlar.
Duygularınızın, duvarlarınızı aşıp size temas etmesine izin vermenin yolu bazen modern sanattan geçer.
header.all-comments